Memur-Sen Manisa İl Temsilcisi ve Eğitim-Bir-Sen Manisa Şube Başkanı Mesut Öner Eğitim-Bir-Sen Genel Merkezi tarafından hazırlanan Eğitime Bakış 2019: İzleme ve Değerlendirme Raporu’nu kamuoyu ile paylaştı.
Eğitimde birçok olumlu göstergeye rağmen, son yıllarda eğitime ayrılan kaynaklarda bir azalma olduğunu belirten Öner, “Eğitim sisteminin kalitesini artırmanın önündeki engelleri kaldırmak, daha nitelikli bir eğitim sistemi tesis etmek için kaynakların artırılması bir zorunluluktur” dedi.
Politikaların ve uygulamaların sürekli olarak izlenmesi ve değerlendirilmesi gerekiyor
Eğitime yapılan yatırımların ne kadar etkili ve verimli sonuçlar verdiğini görmek için politikaların ve uygulamaların sürekli olarak izlenmesi ve değerlendirilmesi gerektiğini ifade eden Öner, “ Yapılan izleme ve değerlendirme çalışmaları eğitim sisteminin mevcut durumunu, olumlu gelişme seyreden ve geliştirilmesi gereken alanlarını tespit etmeye ve eğitim sisteminin iyileşmesi adına veri temelli öneriler geliştirmeye imkân veriyor. ”şeklinde konuştu.
Mesleki eğitimde toplam öğrenci sayısında bir azalma oldu
Mesleki eğitime yeni kayıt ve toplam öğrenci sayısında bir azalma olduğunu kaydeden Öner, “Mesleki ve teknik ortaöğretime yeni kayıt olan öğrenci sayısı 433 bine inerken, genel ortaöğretime yeni kayıt olan öğrenci sayısı ise 623 bine çıkmıştır. Yeni ortaöğretime geçiş sistemi ile birlikte öğrencilerin istedikleri okul türüne devam etmelerine imkân verilmesi, mesleki ve teknik ortaöğretimdeki yeni kayıt ve toplam öğrenci sayısını azaltırken, genel ortaöğretimdeki yeni kayıt ve toplam öğrenci sayısını ise önemli oranda artırmıştır. Son yıllarda liseden mezun olma oranları hızlı bir şekilde artmıştır. 18-21 yaş arası en az lise mezunu olanların oranı kadınlarda yüzde 69,1, erkeklerde yüzde 62,7 ve toplamda ise yüzde 65,8’dir. Lise eğitiminin zorunlu eğitim kapsamına alınmasından sonra lise mezunu oranı artmasına rağmen halen OECD ülkeleri ortalamasının altındadır. ”dedi.
Temel bilgi ve becerileri elde etmeyi temin edecek bir eğitim sistemi tasarlanmalıdır
İki yıl önce yükseköğretime geçiş sınavlarında bir değişiklik yapıldığını hatırlatan Öner, yeni uygulanan AYT ve TYT sınavlarına girenlerin performanslarına bakıldığında, sonuçların iç açıcı olduğunu söylemenin güç olduğunu dile getirdi. “Çünkü genel olarak tüm testlerde, özellikle matematik ve fen bilimleri alanlarındaki net ortalaması oldukça düşüktür” diyen Yalçın, “Bu sınavlar belirli bir yeterlilik düzeyine göre hazırlanmadığından dolayı yıllar içerisinde netlerdeki değişimler eğitim sisteminde bir iyileşmenin olup olmadığını ifade etmemektedir. Ancak bu sonuçları son on yıldaki yükseköğretime giriş sınav verileri, PISA ve TIMSS sonuçları ile karşılaştırdığımızda, eğitim sisteminin niteliği hakkında bir değerlendirmede bulunabiliriz. Bu sonuçlar, liseyi bitiren gençlerin temel bilgi ve becerileri elde etmeden sistemden mezun olduğunu göstermektedir. Tüm öğrencilerin kaliteli bir eğitime erişmesini, temel bilgi ve becerileri elde etmesini temin edecek bir eğitim sistemi tasarlamalıyız” ifadelerini kullandı.
Genel lise mezunlarının istihdam oranının yüzde 48, lise dengi meslek okul mezunlarının istihdam oranının ise yüzde 58 olduğuna dikkat çeken Öner, şöyle konuştu: “Genel lise mezunlarının işsizlik oranının yüzde 13,1, lise ve dengi meslek okullarından mezun olanların
ise yüzde 11,4 olduğu görülmektedir. İşsizlik ve istihdam oranları göz önüne alındığında, lise ve dengi meslek okullarından mezun olanlar, genel liselerden mezun olanlara göre bir iş sahibi olma ve istihdam edilme konularında daha avantajlıdır. OECD ülkelerinin 25-34 yaş arası ortaöğretim mezunlarının istihdam oranı ortalaması yüzde 78, işsizlik oranı ortalaması yüzde 7,3’tür. Türkiye’de bu oranlar yüzde 65 ve yüzde 11’dir; istihdam bakımından OECD ülkeleri ortalamasından düşük, işsizlik bakımından ise yüksek durumdadır.”
Yeni kayıt öğrenci sayısı 100 bin, mezun sayısı ise 54 bin
2018-2019 öğretim yılında okul öncesinde 93 bin, ilköğretimde 613 bin, ortaöğretimde 371 bin ve toplamda ise 1 milyon 77 bin öğretmenin görev yaptığını belirten Öner, “Kadın öğretmen oranı yüzde 58’dir. Türkiye, tüm kademelerdeki kadın öğretmen oranı OECD ülkeleri arasında en düşük olan ülkeler arasındadır. Kamuda çalışan kadın öğretmenlerin illere göre oransal dağılımında önemli bir farklılaşmanın olduğu görülmektedir. Ankara’daki öğretmenlerin yüzde 71’i, İzmir’deki öğretmenlerin yüzde 68’i, İstanbul ve Eskişehir’deki öğretmenlerin yüzde 64’ü kadın öğretmenlerden oluşmaktadır” diye konuştu.
Türkiye’de son 5 yıllık süreçte 210 bin civarında öğretmenin kamu okullarına atandığını dile getiren Öner, son iki yılın verilerine bakıldığında ise söz konusu öğretmenlerin beşte üçünün Güneydoğu Anadolu ve Ortadoğu Anadolu bölgelerine atandığının görüldüğünü ifade etti.
Öğretmenlik kaynağını oluşturan bölümlere yeni kayıt öğrenci sayısının 100 bin, mezun sayısının ise 54 bin olarak gerçekleştiğini söyleyen Öner, 2019 KPSS eğitim bilimleri testine 360 bin kişinin girdiğini, öğretmen atama ve öğretmen adayı sayıları dikkate alındığında, ‘atama bekleyen öğretmen adayı’ sorununun önümüzdeki yıllarda da devam edeceğinin görüldüğünü kaydetti.
Öğretmen maaşları OECD ortalamasından oldukça düşüktür
Öner, Türkiye’deki öğretmen maaşlarının OECD ortalamasından oldukça düşük olduğunu, OECD ülkelerinde kıdem arttıkça maaşlarda önemli bir artış görülürken, Türkiye’de ise kıdem arttıkça maaşın çok az farklılaştığını; OECD ülkelerinde kademeler yükseldikçe maaşta belirgin bir artış olurken, Türkiye’de tüm kademelerde benzer maaş olduğunu ifade ederek, “OECD ülkelerinde okul müdürlerinin fiili maaşı öğretmenlerin fiili maaşında yüzde 50 fazla iken, Türkiye’de yüzde 20 fazladır. Öğretmenler, OECD ortalamasına göre diğer yükseköğretim mezunlarının 0,88 katını alırken, Türkiye’de 0,85 katını almaktadır. OECD ülkeleri ortalamasına göre okul müdürleri diğer yükseköğretim mezunu çalışanların 1,34 katını alırken, Türkiye’deki öğretmenler 0,97 katını almaktadır. Türkiye’deki öğretmenler ve okul müdürleri OECD’deki meslektaşları ile kıyaslandığında, diğer yükseköğretim mezunlarından daha düşük maaş almaktadır” değerlendirmesinde bulundu.
İzleme ve Değerlendirme Raporu sonucuna göre tespit edilen öneriler
Mesut Öner, Eğitime Bakış 2019: İzleme ve Değerlendirme Raporu doğrultusunda öne çıkan verilere göre oluşan tespitleri şöyle sıraladı: “ Türkiye, son yıllarda okul öncesi eğitimde okullaşma oranını artırmasına rağmen halen OECD ülkeleri arasında en düşük okullaşma oranına sahip ülkelerden biridir. Türkiye’nin okul öncesi eğitimde okullaşma oranını yükseltmesi için okul öncesine ayırdığı bütçeyi artırması gerekmektedir. Sosyo-ekonomik olarak dezavantajlı çocukların okul öncesi eğitime erişmesi ücretsiz olmalıdır.
Lise eğitimi zorunlu eğitim kapsamına alınmasına rağmen teorik çağ nüfusunun yüzde 12’si okullaşmamıştır. Buna ilaveten, iller arasında ve cinsiyete göre okullaşma oranları önemli ölçüde farklılaşmaktadır. Bundan dolayı, ortaöğretimde okullaşma oranlarının artırılmasına öncelik verilmeli ve okullaşma oranlarının düşük olduğu illerde, özellikle kız çocuklarının okullaşma oranlarını artırmaya yönelik projeler geliştirilmelidir.
Son yıllarda Türkiye, ortaöğretimden mezuniyet oranını artırmasına rağmen, OECD ülkeleri arasında 25 yaş altı ve 25 yaş üstü en az lise mezunu olma oranının en düşük olduğu ülkelerden biridir. Ayrıca, bölgeler arasında en az lise mezunu olma oranı ciddi bir şekilde farklılaşmaya devam etmektedir. Bundan dolayı, dezavantajlı bölgelerdeki çocukların lise terk oranlarını azaltmaya ve okullaşma oranlarını artırmaya yönelik çalışmalara öncelik verilmelidir.
Mesleki ve teknik ortaöğretim mezunlarının istihdam oranları genel ortaöğretim mezunlarına göre çok daha yüksek, işsizlik oranları ise düşüktür. Ancak her iki lise türünden mezun olanların istihdam oranlarına göre işsizlik oranları birbirine daha yakındır. Mesleki ve teknik eğitim mezunlarının istihdamını artırmak ve işsizlik oranlarını azaltmak için mesleki ve teknik eğitimin niteliğini ve mezunlarının istihdam edilebilirliğini artırmaya dönük çözümler üretilmelidir.
Öğretmen arz ve talebi arasında var olan ciddi uyumsuzluk sorununu aşmak için öncelikle YÖK arz ve talep arasındaki mevcut mesafeyi daha da açan politikaları uygulamaktan vazgeçmeli ve öğretmen adayları için daha gerçekçi kariyer hedefleri belirlenmelidir.
OECD ülkeleriyle kıyaslandığında Türkiye’deki öğretmen maaşlarının oldukça düşük olduğu görülmektedir. Dahası, OECD ülkelerinin çoğunda tecrübe ile birlikte öğretmenlerin maaşları da artmaktadır. Öğretmen maaşları artırılmalı, özellikle tecrübeye ve kıdeme bağlı olarak maaşların arttığı bir model geliştirilmelidir.
Göreve yeni başlayan öğretmenlerin mesleğin ilk yıllarında mesleki rehberlik ve destek alabileceği, bilgi, beceri ve tecrübesini daha etkin ve hızlı geliştirebileceği, tecrübeli öğretmenlerin daha yoğunlukta olduğu bölgelere atanması ve mesleki tecrübelerinin gelişiminden sonra dezavantajlı bölgelerde çalışması sağlanmalıdır.
Türkiye’de öğretmen ve okul müdürleri, OECD ülkelerindeki öğretmen ve okul müdürlerine göre hizmet içi eğitimlere daha az katılmaktadır. Hizmet içi eğitimlerin daha etkin, verimli ve faydalı olması için katılımcıların ihtiyaçları, istek ve beklentileri dikkate alınarak hizmet içi eğitimler planlanmalıdır. Hizmet içi eğitimlere katılımı artırmak için çeşitli teşvik sistemleri (ücret, terfi, atama vb.) geliştirilmeli ve iş yükünün hafifletilmesi, ders yükü saatinin azaltılması, haftanın belirli bir gününün hizmet içi eğitime ayrılması gibi destekler sağlanmalıdır. Okul yöneticilerinin, yönetici olarak atanmadan önce liderlik, okul yönetimi ve alan bilgisi, öğretim yöntemleri ve pedagojik konularla ilgili eğitimlere katılması temin edilmelidir.
Halen okul öncesi ve ortaöğretimdeki okullaşma oranlarının artması ve daha kaliteli bir eğitim sistemi kurmak hedefi dikkate alındığında, eğitime ayrılan bütçe artırılmalıdır.”